ESKİŞEHİR
Yolculuğumuz, adı gibi eski olan ancak
güzelliği hala devam eden şehre.. Sosyal ve Doğal Çevre Topluluğu’nun Sevgili
Hocamız Onur Çalışkan’ın öncülüğünde düzenlenen gezimiz Pazar sabahı 8.00’da
otobüsümüzün hareket etmesiyle başladı. Kalabalık bir grup değildik, bu yüzden
tüm gezi boyunca rahattık ve problem yaşamadık.
Gezimizde ilk Temelli Gölü’nü gördük. Temelli Gölü, Ankara, Eskişehir
karayolunun 50. km. sindeki Temelli Bucak merkezi yakınında bulunan küçük bir
göldür. Babayakup Deresi, Temelli yakınlarında, üzerinde yer yer küçük
çukurlukların da bulunduğu bir vadi tabanı oluşturmaktadır. Karayolunun buradan
geçirilmesi sırasın da zeminin bataklık olması sebebiyle çeşitli güçlükler çıkmış,
bu nedenle üzerinden yolun geçirilebilmesi amacıyla bir set yapılmıştır. Taban
suyunun yüzeye kadar ulaşabildiği bu çukurlukta inşa edilen settin bir kaide
görevi yapması, gölün oluşumunu sağlamış, karayolu da gölün ortasında
kalmıştır. Temelli Gölü varlığını sürdürdüğü yıllarda çevresine çeşitli
konularda yarar sağlamıştır. Gölden, sulama amacıyla fazla miktarda su alınması
ve son yıllarda yöreye düşen yağış miktarının çok az olması sebebiyle 1989
yılında kuruma aşamasına gelmiştir.
Polatlı’yı geçtikten sonra
bilmediğimiz hiç görmediğimiz kayaçlar ilgimizi çekti. Adını şu an bile
hatırlayamadığım kayaçların görüntüsü görülmeye değerdi.
Eskişehir, İç Anadolu Bölgesi’nin
kuzeybatısında yer almaktadır. M.Ö 2000-1200 yılları arasında Hititlere ev
sahipliği yapmış, Firiglerin en önemli yerleşim yeri olmuştur. Uzun bir sürede
Selçukluların himayesi altında kalmıştır. Günümüzde hala önemini koruyan
şehirlerimizdendir.
Eskişehir de ilk durağımız Odunpazarı
idi. Odunpazarı evleri Osmanlı Sivil Mimarisinin en güzel örneklerinden.
Gördüğümde ilk Safranbolu Evleri’ni hatırladım. Biraz gezdikten sonra cam
müzelerini gezdik. Müzelerde camdan yapılmış eserler ilgi çekici ve güzeldi.
Burada bolca fotoğraf çektik ve hediyelik eşyalar aldık. Öğle yemeğimizi burada
yedik. Eskişehir’in meşhur börekleri çok lezzetliydi.
Odunpazarı
Evleri
Odunpazarı’nda tek eksik kalan Balmumu
Heykeller Müzesini görememiş olmamızdı. Müze girişi çok kalabalıktı ve o
kalabalığı bekleseydik gezilecek diğer yerlere vakit kalmayacaktı.
Sırada ki yerimiz Porsuk çayı.. Porsuk
Çayı Sakarya Irmağı’nın en uzun koludur. Bayatçık Deresi ve Kızıltaş suyunun
birleşmesiyle oluşur. Yassıhöyük karşısında Sakarya Irmağı’na dökülür.
Porsuk Çayı üzerindeki gondollar, iki
kenarında ki kafeler tam bir Avrupa şehri görüntüsündeydi. Gondol keyfini bizde
grup olarak yaşadık. Eskişehir’i 15-20 dakika su üzerinden izledik. Farklı ve
eğlenceli bir gondol turuydu. Gondol sonrası bir süre serbest zamanımız oldu.
Sokakları küçük ama çok sevecen,
tam bir öğrenci şehri… Şehir nüfusunun
büyük kısmını da öğrenciler oluşturmakta. Ne çok sakin ne çok kalabalık bir
şehir. Yaşanılası bir şehir tam anlamıyla… Zaten ‘yaşanabilir şehirler
arasında’ ilk üç içerisinde yer almaktadır.
Porsuk Çayı’nda ki serbest zamanımız
bittikten sonra farklı bir yer olan Kentpark’a geçtik. Yeşil- beyaz taşlarla
döşeli zemini ilk dikkat çeken noktaydı. İçerisinde ağaçların, kafelerin,
hediyelik eşya satan yerlerin olduğu bir park. Parkı ikiye bölen birde çay. Bu
parkın en önemli özelliği içerisine ilk yapay plajın yapılmış olmasıdır.
Gezimiz kasım ayında olduğu için plaj açık değildi. Ancak gördüğümüz kadarıyla
yapaylıktan uzak gerçek bir plaj görüntüsündeydi Parkta bir süre gezdik, yine
fotoğraflar çektik, hediyelik eşyalar aldık.
Dönüş yolculuğumuz ise saat 17.00
civarında başladı. Gezmekten o kadar çok yorulmuştuk ki otobüste herkes
uyuyakaldı. Ankara’ya 20.00 civarında ulaştık. Renkli ve eğlenceli gezimiz
böylece sona ermiş oldu.
Mine
ÜNLÜ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder